İnceleme: Babalar ve Oğullar

WhatsApp Image 2018-11-14 at 14.58.57

Uzun süredir okuma listemdeydi; hatta belki de bu alanda rekora sahip bile olabilir benim için, Turgenyev’in 1862’de yayınlanan bu kitabı. En sevdiğim tasarıma sahip olan -en azından bana göre- İş Bankası Kültür Yayınları Hasan Ali Yücel Klasikler dizisinden okumanın tadı da bir başka oldu tabi. Bu dizinin belki en beğendiğim yönü: çevirmenlerin o dolu ve kitaba ısındıran önsözleri. Diğeri ise tabi ki de sade ve hoş kapak tasarımları.

 

Yüzeysel ve dışsal bir değerlendirmeden, ufak ufak içeriğe değineyim biraz da. Çünkü sabaha kadar İş Bankası Kültür Yayınlarını övebilirim 🙂

 

Kitabımız, 1859 yılının Rusya’sında, bir taşrada başlıyor. Turgenyev’in eşsiz ve akıcı kalemi de, bizleri daha ilk cümleden yakalıyor. Bu tarz incelemeler aslına bakarsanız biraz zor, neden zor? Yazması ya da okuyup okunmamasından ziyade, incelemenin ya da önerinin, o görünmeyen sınırlarını fazla aşmamak; detaya çok girmemek gerekiyor. Bunu da her zaman tutturamıyoruz tabi. Pat diye yazıyı, sizin de okumanızı böldüm ama bunlara değinmeden de olmuyor. Zaten buraya kadar okuduysanız, sona da gelirsiniz diye umuyorum. Ne diyorduk, 1859, Rusya ve taşra. Oradan yürüyelim bakalım.

 

Yeni yetişen bir nesil ve onlara ayak uyduramayan ebeveynlerden ziyade Turgenyev aslında biraz da değişen Rusya’yı göstermek istiyor. Bunu yaparken de karakterlerimizin ve onların çevresinde gelişen olayları, ilmek ilmek işliyor. Kitabımızın ana kahramanları: Arkadiy ve Bazarov. Arkadiy, toy bir üniversite mezunu. Değişmek, daha da önemlisi hayatı öğrenmek istiyor. Bu yolda da Bazarov ona hocalık ediyor. Bazarov hayatta hiçbir şeyi hatta hayatın kendisini bile ciddiye almayan azılı bir nihilist.

 

İlk olarak kendimizi bu iki yoldaşın, Arkadiy’in baba evine yaptıkları yolculukta buluyoruz. Sonrası ise gerek yazarın akıcı üslubu gerekse de Bazarov’un hayata, yaşama dair akıl dolu aforizmaları ile bir çırpıda okunuyor. Betimlemeler ve dönemim insan profillerini, harikulade bir şekilde kaleme almış yazarımız. Bu tarz romanları okumak bana kalırsa bazen tarihi, en azından yazarın gözünden tarihi okumak gibi oluyor, hoşuma da gidiyor.

 

Kitapta en çok hayata ve insana dair yapılan çıkarımları, tespitleri beğendim. Turgenyev, öyle ince eleyip sık dokumuş ki, bir çok konuda 150 yıl geçmiş olmasına rağmen halen haklı.

 

Kitabı, Rus Edebiyatını seven sevmeyen herkese kesinlikle öneriyorum. Bu kadar geç okuduğuma pişman olduğum, bu sene belki 20.kitap oldu. Aynı zamanda bu yıl okuduğum 51.kitap da oldu kendisi. Bol ve güzel okumalar ile geçen bir yıl oldu desem yalan olmaz. Umarım önümüzdeki sene de bu şekilde hatta daha verimli geçer. Kitaptan birkaç alıntı ile yazımı sonlandırmak istiyorum.

 

“Büyük bölümü bize bağlı olmayan gelecek üzerine konuşmanın, düşünmenin ne gereği var? Bir şeyler yapma şansını yakalarsan ne ala, ama olmazsa, önceden boşuna gevezelik etmeye değmez en azından.”

“Çok şey bilirsen çok çabuk yaşlanırsın.”

“Sevilmeden sevmekten daha korkunç bir şey yoktur.”

“Zaman bazen kuş gibi uçar bazen de solucan gibi sürünerek geçer; ama insan en çok zamanın ağır mı yoksa çabuk mu geçtiğini fark etmediği vakit kendini iyi hisseder.”

 

 

 

Yorum bırakın